Türkiye'nin bunca günlük meselesi tartışılırken yüz yıl geriye niçin gidiyoruz, diyecekler olacaktır. 1923'te Lozan'da barış görüşmeleri kesintiye uğradığında, İzmir'de iktisat kongresi toplanmasının bin manası olmalı, değil mi? O "mana"ya geleceğiz.
Önce şu satırları okuyalım:
"Şimdi birtakım sorular geliyor hipotetik olarak: 'Ya Atatürk 1938'de ebediyete intikal etmeseydi de 20 yıl daha yaşasaydı?' Ama İkinci Dünya Savaşı gerçeğini unutmayalım. Şunu gördük: Artık ordular mekanize olmuştu ve bizim öyle bir ordumuz yoktu. Yani biz İkinci Dünya Savaşı'nda savaşamazdık. Türkiye'nin öyle bir lojistik gücü yoktu. O nedenle İnönü son derece başarılı bir şekilde Türkiye'yi Savaş düştü [Kelime eksik. "Savaş dışı tuttu." diyebiliriz. A. T.] ama buna bir fatura kesme çabası içerisindeydi batılı ülkeler ve Sovyet Rusya ve bir şekilde Yalta'da Avrupa paylaşıldığı vakit, bir tarafta Sovyet Rusya; öbür tarafta müttefikler? Türkiye, Rusya'nın payına düşmüştü.
Eğer Yunan iç savaşı olmasaydı o sırada, Yunanistan'da komünistler iktidara gelmek üzereydi? Amerika, Truman Doktrini'yle müdahale etti ve Yunanistan komünistlerinin hareketini bastırmak için önemli ölçüde askerî yardımda bulundu. Buradan Türkiye de bir şekilde yaralandı ["yararlandı" olmalı. A.T.] ve o sırada Amerika Türkiye'nin önemini idrak etmeye başlamıştı. Bu durum, Sovyetlere bir gözdağı niteliği taşıdı. Yoksa Sovyetler öyle Montrö Anlaşması falan tanıyacak bir durumda değildi. Yani Truman Doktrini olmasaydı, daha sonra Missouri Zırhlısı'nın da Türkiye'ye gelmesiyle ABD devreye girmeseydi, bu dönemde Türkiye Varşova Paktı üyesi olarak 1991'de ancak özgürlüğüne kavuşabilirdi."
Yani İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye Stalin'in demir pençesinde inleyecek, komünist rejim yıkılınca, Rusya kontrolündeki diğer ülkeler gibi, ancak bağımsızlığını elde edecekti!
Yukarıdaki cümleleri kuran Prof. Dr. Zafer Toprak. Bu satırlar Türk Yurdu'nun son sayısında çıktı. (Zafer Toprak, "İktisat Kongresi'nin Mesajı", Türk Yurdu, Yıl: 112, S. 432, Ağustos 2023)
Zafer Toprak'ın çalışmalarını dikkate alırım. Fikrî meylini de bildiğim için, Türk Yurdu dergisinde yazısının çıkması beni şaşırttı. Yakın zamanda kaybettik. İsminin başına "Türk Marksist tarihçi, yazar ve akademisyen" sıfatı eklenerek anılıyor.
Acaba Türk Ocakları yönetimi makaleyi bir yerden mi aldı, diye baktım. Meğer Zafer Toprak, İzmir Türk Ocakları'nda konferans vermiş. "İktisat Kongresi'nin Mesajı" başlıklı yazı o konferansın metniymiş.
1992'de, Üçüncü İzmir İktisat Kongresi'ni takip etmiş ve yazmıştım. Bu köşede o yazılarımın tamamını tekrar yayınladım. CHP milletvekili İlhan Kesici, o dönemde Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı'ydı. İlhan Kesici Bey, yazılarımı bütün hâlinde kendi sitesinde verdi. (https://www.ilhankesici.org/tr/medya/basin/ilk-izmir-iktisat-kongresinden-bugune)
***
"İktisat Kongresi'nin Mesajı"ndan aktaracağım notlar, ufkunuzu açacaktır:
"Özünde, büyük ölçüde İktisat Vekili Mahmut Esat Bozkurt'un girişimi sonucunda gerçekleşmiş bir kongre olarak, 1135 delegenin iştirakinden söz ediyoruz. Kongreye iştirak edenler arasında Türkiye'nin o günkü iktisatçıları da yoktur. Tüccarların çoğunlukta olduğu ve diğer grupların da taleplerinin kaleme alınmasında gene bu tüccarların etkili olduğu bir toplantı olmuştur. Özellikle İstanbul'da Millî Türk Ticari Birliği Kurulmuştur. (?)
Bilinen konu, Mahmut Esat Bozkurt'un Türkiye'nin dört bir yanından üreticileri İzmir'de toplamak amacının olduğudur. Millî Mücadele'nin en büyük vasfı da bu topraklarda yaşayan insanları, ortak bir potada birleştirmektir. (?)
O tarihlerde, 'Anadolu' denildiği vakit bile "Batı Anadolu" kastedilmektedir. Yani Doğu Anadolu kavramı, bir ölçüde Millî Mücadele yıllarında meşruiyet kazanmıştır. Bu tarihten önce Erzurum Yaylası, Diyar-ı Bekir gibi münferit isimler bilinir ve kullanılırdı. Anadolu teriminin bütünsellik bağlamında oluşması, yedi ayrı bölge olarak planlanması ve bunun coğrafya kitaplarında yer alması siyasi bir misyonun sonucu olarak gerçekleşmiştir. Sonuçta Türkiye'nin birleştirilmesi, aslında Millî Mücadele'nin en büyük başarısıdır.
Aslında demiryolu aynı zamanda ekonomik entegrasyonu sağlayan bir araçtır. Demiryolları konusunda en büyük gaye, bilindiği gibi, demiryolunu Erzurum'a kadar ulaştırabilmekti. Bu hedef ancak 1939 yılında gerçekleşti. (?) Mahmut Esat Bozkurt'un bu dağınık coğrafyayı birleştirmeye yönelik ulaşım politikasını öne almasına bu yüzden hak vermek gerekmektedir. Mevcut tüccar ve çiftçi kesiminin, Türkiye ekonomisine entegre edilebilmesi ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Bu kongrenin ana hedefinin bu entegrasyon olduğu hiç ihmal edilmemelidir."
Prof. Dr. Zafer Toprak, İzmir İktisat Kongresi'yle, kapitülasyonlar arasında bağlantı kuruyor:
"Kongre'de Mustafa Kemal'in yaptığı konuşma, büyük ölçüde kapitülasyonların kaldırılması üzerinedir. İtilaf Devletleri'ne bu konuda zinhar 'ödün verilmeyeceği' ısrarla belirtilmektedir. Türkiye'nin ekonomik geleceğinin düzlüğe çıkması ancak kapitülasyonların kaldırılması ile mümkün olacaktır. Konuşmanın ana teması budur. Bu mesaj dünya kamuoyuna, daha doğrusu İtilaf Devletleri'ne yönelik bir ikna çabasıdır.
Lozan'ın birinci aşamasında Yunanistan'la olan birtakım sorunları çözmek kolay olsa da İtilaf Devletleri, kapitülasyonlar konusunda hiçbir şekilde taviz vermekten yana değildir. İtilaf Devletleri açısından Millî Mücadele'yi kazanmış olmamız çok önemli görülmemektedir. Bu durum hiç kale alınmamaktadır. O yüzden yeni Türkiye'yle de bir anlaşma yapma çabası içerisindedir. Oysa Türkiye'nin Yunanistan'a karşı verdiği mücadele sırf Yunanistan'a değil Batı camiasına, Batı ülkelerine karşı da verilmiş bir mücadeledir. Lozan'a gidişin sebebi budur. Türkiye kendini galip ve muzaffer bir ülke olarak gördüğü için kapitülasyonları kaldırma hakkını görmektedir.
Lozan'a tekrar dönen İsmet İnönü, iki konuda hiçbir taviz verilmemesine dair kesin talimat almıştır: Biri Ermeni sorununda, diğeri ise kapitülasyonlar konusunda. Sonuç dediği gibi olmuştur. Bu nedenle uluslararası camiada, Lozan Antlaşması için 'Türkiye'nin tapusudur' diyebiliriz."